YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2013/185
Karar Numarası: 2013/1601
Karar Tarihi: 27.11.2013 …Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle tarafların boşanmalarına ilişkin Söğüt Asliye Hukuk(Aile) Mahkemesi’nin 2009/160-244 sayılı kesinleşen kararı ile onanan protokol hükmü uyarınca tarafların karşılıklı mal taleplerinin bulunmadığına ilişkin protokoldeki ifadenin mal rejiminden kaynaklanan alacağı da kapsadığının anlaşılmasına göre, yerel mahkemenin aynı hususları gözeterek yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan, başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/1.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.11.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Böyle bir dosyada davalı vekiliydim. Sunmuş olduğum içtihatları sizinle de paylaşmak isterim. Mahkeme Tanık vb. Dinlemeden delil toplamadan doğrudan RED kararı verir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.02.2010 tarih ve 2010/2-96 E., 2010/106 K. Sayılı ilamında; “… Anlaşmalı boşanmada, yapılan protokolde/sözlü anlaşmada mal rejimi tasfiyesi de kararlaştırıldığı halde anlaşmanın diğer tüm maddeleri hükme fıkrasına geçirilip sadece mal rejimi tasfiyesini içerir hususa dair hüküm tesis edilmediği ve bu şekilde verilen boşanma hükmünün kesinleştiği hallerde ise tarafların boşanmadaki beyanları ve protokol sonradan açılacak tasfiye davası yönünden de bağlayıcı olacaktır. Taraflar, aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya karar verilmesini istediğine, bu anlaşmadaki düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra tarafların bu beyanını yok sayarak davayı açıp, talepte bulunması hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Boşanmadaki beyanlar, mahkemeye sundukları ve imzaları inkar edilemeyen yazılı protokol mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülecek tasfiye davasında bu belge ve beyanlar kesin delil niteliğini taşıyacaktır. Bu ikrara rağmen tasfiye davası açılması ve tamamen aksinin ileri sürülmesi halinde dürüstlük kuralına aykırı davranıldığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekir…”
Yargıtay 8. HD. 2015/21775 E., 2017/14152 K. ve 31.10.2017 tarihli ilamında “…boşanmada görülen duruşmada her iki tarafın alınan imzalı beyanlarında mal varlığı ile ilgili bir taleplerinin olmadığını belirttikleri, temyiz edilmeden kesinleşen boşanma ilamı hüküm fıkrasında da “mal varlığı konusunda anlaşmazlık bulunmadığından bir karar verilmesine yer olmadığına” karar verildiği anlaşılmaktadır. Tarafların boşanma dava dosyasında imzalı beyanlarında kullandıkları “malvarlığı” ifadesi Yargıtay’ın ve Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre mal rejiminin tasfiyesini de kapsar. Zira bahsedilen “mal varlığı” tabirinden mal varlıklarına ilişkin ayni ve şahsi hakların tamamının anlaşılması gerekir. Taraflar boşanma koşullarını karşılıklı bu şekilde kabul etmişlerdir. Bu kabulden sonra davacının sanki bu yönde bir anlaşma yapılmamış gibi taşınmaz üzerinden tasfiye talebinde bulunması hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Hakkın kötüye kullanılmasını hukuk korumaz.”
Yargıtay 8. HD’nin 23.10.2019 tarih, 2019/2140 Esas, 2019/9468 K sayılı ilamıyla onanmasına karar verilen Ankara BAM 12. HD’nin 22.01.2019 tarih ve 2018/2534 E., 2019/41 Karar sayılı ilamında; “…Somut olayda; davacının her ne kadar düzenlenen protokol başlıklı belgede açıkça mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak isteğinin bulunmadığına ilişkin madde yer almamış ise de, boşanma davasının görüldüğü dosyanın 06.12.2016 günlü yargılama oturumunda tarafların açıkça imzalı beyanları ile mal rejiminin tasfiyesine yönelik anlaşmazlıklarının ve taleplerinin bulunmadığını ve bu konudaki tüm haklarından feragat ettiklerini, protokol ile işbu beyanların çelişkili olması durumunda bu beyanların esas alınmasını istedikleri, belirtilen açıklamaların davacı yönünden mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, bu beyanların esas alınarak mahkemece davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Kaldı ki, davacının ve davalının yargılama sırasındaki karşılıklı anlaşmalarını içeren imzalı beyanlarına rağmen, davacının bu beyanlarına aykırı eldeki davayı açıp talepte bulunması 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. Maddesinde düzenlenen dürüst davranma kuralına da aykırılık teşkil etmekte, eş anlatımla hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir. Şu halde, yukarıdaki açıklamalar esas alındığında, davacı vekilinin istinaf isteğinin yerinde olmadığından reddine karar verilmesi gerektiği kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…”